Ana Sayfa
Radyo Deniz
DENİZ GEZMİŞ ve ARKADAŞLARIN GAZETE MANŞETLERİ
"HOŞÇAKAL YARIN" FİLMİ
RADYO DENİZ'DEN SEÇME MÜZİKLER
HAYATI
İletişim
VİDEOLAR
DURUŞMASI
İSTATİSTİK
HAZIRLANAN BELGESEL VİDEOLARI
3 FİDANINLARIN SON MEKTUPLARI
DENİZ GEZMİŞİN SON RÖPOTAJ
ZİYARETÇİ DEFTERİ
DENİZİN ŞİİR DEFTERİ
SİTEMİZİ NASIL BULDUNUZ?
 

YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ ©Copyright 2009-2012

DURUŞMASI

unutmadık unutturmayacağız bu son nefesteki haykırışları
’’Yaşasın tam bağımsız
Türkiye,
Yaşasın halklar,
Yaşasın işçiler,köylüler,
Kahrolsun emperyalizm.’’






ORTAK SAVUNMALARlNA -EZENLERE KARŞI VERDİKLERİ MÜCADELELERDE
ÖLEN TÜM EZİLENLERE SELAM OLSUN- DİYE BAŞLADILAR...

İddianameye şöyle girmişti savcı:

-1968 yılı Türkiyesi'ndeki kıpırdanışlar gözle görünür bir
durum arzettiği halde, gaflet, korku, kurnazlık ve ihtiras içerisinde bekleniyor, sükunetle karşılanıyor, devamında fayda
umuluyor, samimi ve gerçekçi bakışlarla karşılanıyordu. O
günlerden bu güne gelindi; basiretliler geleceği gördüler, gizli
yöneticiler kayboldular, kurnazlar lüzumlu dersi hafif geçiştirerek
aldılar, gafiller uyandılar, korkaklar hala yerlerinde
muhterisler umduklarını bulamadılar: Türk milleti uyanıktı...-

Savcı iddianamesi sonunda yirmi bir sanık hakkında
146//1'den ölüm cezası istiyordu.

Deniz, Yusuf ve avukatları 16.7.71'de mahkemeye güvensizliklerini
bildirmişler ve bu istek reddedilmişti.

Davanın avukatları yaptıkları savunmada, Türkiye'nin
yapısı, siyasal, toplumsal, ekonomik bunalımın nedenlerini
uzun uzun anlatmışlar, sanıkların suçlarıyla istenilen ceza
arasındaki oransızlığı belirtmişlerdi. Avukatların savunmalarında
suç bulunmuş ve haklarında dava açılmıştı.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları ortak bir savunma hazırlamışlardı.
Savunmalarına şöyle başlamışlardı: -... İçinde bulunduğumuz şartlar, geniş bir savunma yapmamızı
ve şahıslarımızda zincire vurulmak istenen bilimi ve
gerçekleri savunmamızı gerektiriyor.

Amacımız, aleyhimize verilecek cezayı önlemekten çok,
doğruluğuna inandığımız doğa ve toplum kanunlarının, insanlık
tarihine nasıl yön verdiğini açıklamaktır.

Toplumların tarihi, ezenler ve ezilenler arasındaki mücadelelerin
tarihidir. Çağımıza kadar bu mücadelelerde ezilenler
daima yenilmişlerdi. Fakat 20'inci yy. tarihimiz, ezenlerin
barbarlığına ve bütün baskılarına rağmen ezilenlerin kurtuluşuna
sahne olmaktadır.

Günümüzde ezenleri temsil eden ve çıkarı uğruna yoksul
ulusları boyunduruğu altında tutan EMPERYALİZM'dir. İnsanlık
tarihi gericiliğin, barbarlığın ve vahşetin son kalesi
olan emperyalizmin de sonunu müjdeliyor.

Bütün ezilen uluslar, emperyalizme her gün darbe üstüne
darbe vuruyorlar. Asırlardır ezenlere karşı mücadelelerde hayatlarını
feda edenlerin çabaları boşa gitmemiştir. Dünyamız zafer türkülerini söylemek üzeredir...

Ezenlere karşı verdikleri mücadelelerde, ölen tüm ezilenlere
selam olsun...

Dünyanın ve Ortadoğu'nun en eski devletlerinden biri
olan Türkiye, hala kalkınamamış olup, yarı bağımlı durumdadır.
Bir avuç sermaye çevresi Amerikan doları uğruna ulusumuza
ihanet etmiş ve bağımsızlığımızı yabancılara ticaret
konusu yapmışlardır. Yurdumuzun bağımsızlığı için giriştiğimiz
bu kavgada Kurtuluş Savaşı'mızda şehit olanların onurlarını
ve ulusumuzun kaderini korumaya kararlı olduğumuzu
bildiriyoruz.

Kurtuluş Savaşı'mızın tüm şehitlerine selam olsun.

...

Çağımıza damgasını vuran en güçlü silah bağımsızlık ve
kurtuluş savaşlarıdır.

Emperyalizme karşı verdikleri mücadelelerinde başlarını
eğmeden kahramanca savaşan tüm ezilen uluslara selam olsun.
İşçiler, köylüler, öğrenciler ve tüm yurtseverler gericilere
kahramanca karşı koymuşlar ve bu uğurda birçokları şehit
olmuştur.

Emperyalizme ve onun emrindeki uşaklara karşı verdiğimiz
kutsal bağımsızlık kavgamızın şehitlerine selam olsun...-

...

Ve Denizler uzun savunmalarını şu sözlerle tamamladılar:

-Sayın Savcı,

1- Amerikan emperyalizmi gayri millidir.

2- Ona ortaklık edenler ulusumuza ihanet etmişlerdir.

3- Emperyalizme karşı mücadele suç değildir, silahlı mücadele
ise anayasayı ihlal değildir.

4- Gayri milli olan emperyalizm ve ortaklarının sömürüsü,
anayasaya aykırıdır. Buna göre iki şey var:

1- Eğer belli bir hata sonucu, iddianame ve mütalayı hazırladınızsa,
dikkatli olunuz; idamını istediğiniz kişiler kasaplık
koyun değildir ve siz savcısınız...

2- Yok eğer yaptığınızın bilincindeyseniz; yolunuz açık
olsun.-

Denizler'in savunmalarını tamamlamaları ve hüküm günüyle
ilgili anılarını Avukat Zeki Oruç Erel şöyle anlatıyor:

-Savunmaların sonuna gelmiştik.

Müşterek savunmayı, arkadaşları adına, Deniz, Yusuf,
Atilla Keskin ve Hüseyin okumuşlardı. Savunmanın son bölümünü,
zaman zaman yazılı metne bakarak, fakat, genellikle
mealen yapan Hüseyin, mahkeme heyetinde, gerçek anlamda
tam bir etki yaratmıştı. O kadar bilimsel ve içten konuşmuştu
ki; duruşma yargıcı Ahmet Tetik renkten renge giriyor, üye Mehmet Turan da oldukça etkilenmiş görünüyordu.
Ancak çok dikkatli bir gözlemle anlaşılabilecek, içe dönük
paniğine rağmen, Mahkeme Başkanı Ali Elverdi hiç
renk vermemeğe çalışıyordu.

Mahkemenin bu görünümüne bakan biz avukatların büyük
çoğunluğu, hiçbir idam kararı çıkmayacağını ummaya
başlamıştık.

Deniz'i yakalandıktan sonra, Ankara Adliyesi'ne getirilişinde
görmüş ve ilk defa Ankara Cezaevi'nde tanışmıştım.

Yusuf'la ilk karşılaşmam, ancak mahkeme salonunda olmuştu.

Hüseyin'i ise, daha 1965 yılından, öğrenciliğinden, çok yakından
tanıyordum. Bu bakımdan onunla yakınlığımız --ama,
sadece bu nedenle-- biraz daha fazla idi. Bende daha yıllarca
önce çok zeki, bilgili, tutarlı ve kararlı bir insan izlenimi
bıraktığını açıkca belirtmek isterim.

Savunmalar bitip, dava karara kaldığı günlerden birinde
Av. Halit Çelenk ve Av. Niyazi Ağırnaslı ile birlikte, görüşmek
üzere, Mamak Askeri Cezaevi'ne gitmiştik. Cezaevi Müdürü M. K. Saldıraner ve birkaç subay, assubay ve erin nezaretinde,
cezaevi müdürünün odasında; Yusuf, Hüseyin ve Deniz'le
görüşüyorduk. Genellikle herkes birbiriyle konuşmasına
rağmen; Deniz, Halit Çelenk'in, Yusuf, Niyazi Ağırnaslı'nın;
Hüseyin de benim yanımda oturuyordu. Hüseyin bana:

-Sence karar ne yönde çıkabilir?- diye sordu. Ben:

-Her türlü olabilir. Bu sorunun en iyi cevabı duruşmanın
başında sen, kendin verdin; Sıkıyönetim Mahkemeleri yargı
organı değildir, bu mahkemenin sonucu adli bir skandal olabilir
dedin. Bu sözünün doğruluğunu, ben de, aynen kabul
ediyorum. Yargı organı olmayan yerden her şey çıkabilir.-

Ama, Hüseyin böyle üstü kapalı, genel anlam taşıyan cevaplarla
yetinecek kişilerden değildi. Benden, gerçek kişisel
düşüncemin ne olduğunu kesin bir şekilde, tekrar sordu. Ben de:

-Bunlar, benim görüşüme göre; halkın üzerinde baskı ve
terör yaratmak amacıyla sizin davada ve diğer davalarda
yargılananlardan toplam 10-15 kişiyi yok etmek isteyebilirler.
Örneğin, sizin davayla ilgili olarak, önce mahkemeden 8-10
idam kararı çıkarmak, bunun bir kısmını Askeri Yargıtay'da onamak ve sonra da halka dönüp; -ne yapalım, kurtara
kurtara ancak bu kadar kurtarabildik- demek istiyebilirler,-
dedim. Bu sözlerim üzerine, o kendine özgü duruşuyla
bakıp:

-Gerçekten böyle iğrenç bir taktiğe başvurabilirler,- dedi...

9 Ekim 1971 günü gelip çattı. Bugün hüküm verilecekti.

Askeri Veteriner Okulu'un çevresinde, avlusunda ve içinde
her zamankinden çok daha fazla önlem alınmış; sadece
tank, top getirmemişler, o kadar. Askeri ambulanslar orada;
park yerine çekilip konulmuş. Demek, haklarında hüküm verilecekler
getirilmişler.

Artık olağan duruma gelen, üstümüzün başımızın, çanta
ve evraklarımızın aranıp taranmasından sonra, dış kapıdan
giriyoruz. Binanın girişinden başlayıp, merdivenlere, koridorlarda
süren ve duruşma salonunda -sanıklar bölme-sinde
son bulan, onlarca komando erinin yan yana ve karşı karşıya
dizilmesiyle meydana getirilmiş; yani insandan meydana
getirilmiş ince, patika gibi bir yol var. -Patika-dan geçip, duruşma salonuna giriyoruz. Yusuf, Deniz, Hüseyin ve arkadaşları
salonda gene yok. Halbuki, aşağıda ambulansları görmüştük.
Savunduğumuz kişilerin, birbirinden ayrı ayrı,
mahkemenin çalıştığı binanın bitişiğindeki ana tamir depolarının
çeşitli yerlerine konulmuş olabileceğini, aklımızın kenarından
bile geçiremiyoruz o anda.

Mahkeme salonunda, hepimizin dikkatini derhal çeken;
ama cevabını bir türlü bulamadığımız, büyük bir gariplik
var. Tahta parmaklıklarla çevrili; yargılananların tümünü
rahatça alan, içinde her zaman 20-25 iskemlenin bulunduğu
-sanıklar bölümü- iyice küçültülmüş. Oraya, bugün, sadece 3
iskemle koymuşlar. Halbuki hakkında hüküm verilecek en az
20 kişi var.

Bir türlü yanıtını bulamağımız garipliğin nedenini, biraz
sonra, orada bulunan herkes gibi, biz de öğreneceğiz.

Komando erlerinden oluşan -patika yol-un içinden, önce
Deniz'le Yusuf'u getirdiler. Arkadaşlarının nerede olduğunu
bilmedikleri belli. Hatta bize bakıp, gözleriyle soruyorlar.
Biz de bilmediğimizi belirten hareketlerle cevap veriyoruz Duruşma Yargıcı Ahmet Tetik:

-Anayasayı tebdil, tağyir ve ilgaya... T.C.K.'nın 146//1'inci
maddesine... Ölüm cezasına... Tahfife mahal olmadığına...

Deniz; hiç beklemeden, dimdik, yumruğu sıkılı, kolu havada
bağırıyor.

-YAŞASIN BAĞIMSIZ TÜRKİYE-

Yusuf, aynı şekilde:

-YAŞASIN BAĞIMSIZ TÜRKİYE-

Sonra Hüseyin, Atilla ve diğerleri..

Ama görevliler, gençlere son sözleri söyleme fırsatı vermemeye,
hepimizin gözleri önünde duruşma salonunda, sıkılı
yumruğu havaya kalkan her birinin üzerine çullanıp, yakapaça
dışarı atmaya başladılar...-

Haklarındaki hükmü dinlemeye salona ilk giren Deniz'le
Yusuf, dışarı çıkınca birbirlerine -vatan sağ olsun- diyerek sarılmış ve sonra kelepçelenip götürülmüşlerdi.

Artık celseler bitmişti. Beklemeye başladılar. Dışarda arkadaşları,
yakınları, avukatları onları kurtarmak için çırpınıyordu.
Günler ilerledikçe beklemenin gerilimi de çok geniş
alanlarda derinleşti. İnançlarından hiçbir ödün vermeden
beklediler.

onlar amaçları uğruna öldüler

tam bagımsız türk mılletı için.............

 


Bugün 1 ziyaretçikişi burdaydı!
 


SİTEMİZİ NASIL BULDUNUZ?
SÜPER
İYİ
NORMAL
KÖTÜ
BERBAT

(Sonucu göster)


 
<B>Devrimci Siteler</B> Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol